Karşılıklı Belirleyicilik İlkesinin Beni Değiştirdiği An
Kayseri’nin Sessiz Sokaklarında Bir Akşam
Bir çarşamba akşamı, Kayseri’nin dar sokaklarında, elinde bir defter ve kalemle yürüyordum. Gözlerim, sokak lambalarının sarı ışıkları altında, her zamanki gibi karışık duygularla doluydu. Akşamın soğuk rüzgârı yüzümü okşarken, içimde garip bir huzursuzluk vardı. O an ne olduğunu bilmesem de, bir şeyin değişmekte olduğunu hissediyordum. O akşam her şeyin yerli yerine oturacağına inandım. Ama hiçbir şey ne kadar basit olursa olsun, bazen duygusal dünyamızdaki kırılmalar, gerçek anlamını bulmazdan önce bizi derinden etkiler.
İlk Adımlar: Hayal Kırıklığı ve Anlam Arayışı
O gün, uzun zamandır iletişimde olduğum eski bir arkadaşım, bir anda bana mesaj attı. “Beni anlamıyorsun,” demişti. İçimden “Hadi ama!” diye geçirdim, ama bu duygunun aslında benim için ne kadar zorlayıcı olduğunu bir an önce fark ettim. Karşılıklı belirleyicilik ilkesinin etkisi altında olduğumu o zaman anlamıştım. Bir an, ben o mesajı attım, o bana karşılık verdi, sonra ben ona karşılık verdim, bu sonsuz bir kısır döngüydü. Bir şeyler her zaman birbirini etkiliyordu, hep bir karşılıklı belirleyicilik vardı.
O gece o kadar yalnız hissettim ki… Başka birine yazılıp da, “Beni anlamıyorsun” dendiğinde, bir insan ne kadar yalnız olabilir? İçimde o kadar çok duyguyu aynı anda yaşadım ki, hissettiklerimi kağıda dökmeden duramadım. Kalemim, sayfanın üzerine kayarken, sanki her kelime, düşüncelerimin derinliklerinden çıkıp dışarıya bir yol buluyordu. O anın karanlığında, aslında kendimi daha iyi tanıdım.
Birbirimizi Tanımaya Başlamak: Duyguların Ve İlişkilerin Yansıması
Karşılıklı belirleyicilik ilkesine her ne kadar dikkat etmesek de, o an yaşadığım ikilem, bana çok şey öğretti. O an fark ettim ki, bir insanla arandaki ilişki sadece sözlerden ibaret değildi. Yaşadığınız her an, verdiğiniz her tepki, o anki ruh haliniz bir şekilde birbirinizi etkiliyordu. Mesela, ben o gün üzgündüm. O arkadaşım da üzgündü. O da bana duyduğu kırgınlıkla ilgili bir şeyler yazdı. Ne kadar büyük ya da küçük bir şey olduğu önemli değildi. Önemli olan, o duyguların birbiriyle nasıl karşılıklı etkileşime girdiğiydi. Birinin sözü diğerinin dünyasını şekillendiriyordu.
Bunun farkına vardıkça içimde bir değişim başladı. Sadece o arkadaşım değil, etrafımdaki herkesle olan ilişkilerimde de daha dikkatli olmaya başladım. Bir kelimeyle, bir bakışla, bazen bir gülümsemeyle bile birbirimizi şekillendirdiğimizi fark ettim. Birinin bana nasıl davranacağına, benim ona nasıl tepki vereceğim belirliyordu. Bazen bir yanlış anlaşılma, her şeyi altüst edebiliyordu.
Bir Değişim Anı: İçsel Çatışmalar ve Umut
Bu ilke sadece başkalarıyla olan ilişkilerde değil, kendi iç dünyamda da etkisini gösterdi. O gün uzun bir yürüyüşe çıkıp kaybolmaya çalıştım, ama bir yandan da kafamda kendi içsel çatışmalarım dönüyordu. Ne yapmak istiyordum? Kimseyi üzmeden, kimseyi kırmadan bu hayatı nasıl sürdürebilirdim? İçimdeki bu karmaşa, her geçen gün daha da büyüdü. Ama ne zaman karşılıklı belirleyicilik ilkesine biraz daha derinlemesine daldım, o zaman bir şeylerin değişebileceğini fark ettim. İlişkilerime daha dikkatle yaklaşarak, daha şefkatli olabileceğimi anladım.
O gece, içimdeki kırıklıkla da barışarak bir karar aldım: Bundan sonra her şey daha farklı olacaktı. İnsanlara daha dikkatli yaklaşacak, hislerini ve tepkilerini anlamaya çalışacaktım. Çünkü gördüm ki, her küçük hareketin ve her küçük kelimenin bir karşılığı vardı. İnsanlar, etrafındaki dünyayı şekillendiren birer parça. Onların içindeki duygular, benim hissettiklerimle şekilleniyordu. Eğer birinin kalbine dokunursam, o da bana dokunacaktı. Bu bir yansıma gibiydi. Her şey karşılıklıydı.
Son Söz: Bir Yolculuk Başlıyor
Hayat, bazen karmaşık bir yolda ilerlerken, en basit kuralları da fark etmemizi sağlıyor. O günden sonra, karşılıklı belirleyicilik ilkesini, ilişkilerimde ve kendi iç dünyamda bir kılavuz gibi kullanmaya başladım. İnsanların söyledikleri, hissettikleri, verdiğimiz tepkiler, hepsi birbirini etkileyen bir döngüyü oluşturuyor. Bunu fark etmek, bana bir şekilde huzur verdi. Çünkü artık yaşadığım duyguların ve düşündüklerimin yalnızca bana ait olmadığını biliyorum. Her şey birbiriyle iç içe.
Şu anda, Kayseri’nin o dar sokaklarında yürürken, her şeyin yerli yerine oturduğunu hissediyorum. Zaten her şey karşılıklı belirleyicilikten ibaret. Hayatın her anı, birbirimizi etkileyen bir oyunun parçası. Ve ben, bu oyunun bir parçası olmaktan mutluyum.